14 Ekim 2024 Pazartesi
Genç Öncüler

Hiç Masalı

Bir varmış, bir yokmuş. İki yokmuş, üç yokmuş, hiç yokmuş. Yollar yokları kovalarmış, bazıları oturup ağlarmış, bazıları yoku ararmış. Kader ilmek ilmek ilerlermiş, kimileri idrak eder izler, kimileri gözü kapalı koşar gidermiş. Kader ilmekleri dizedursun, günlerden bir gün memleketlerden bir memlekette garibanın biri yaşarmış. Para pul nedir bilmez verir, yardıma üşenmez koşar gelir, konu komşu hasta olunca ses etmeden el verirmiş. Aç açık görse kuşatır, yaşlı düşkünden gönül alır, her çocuk gülsün diye hiç durmadan uğraşırmış. Yolcuya yol gösterir, yolunu yordamını bilir, haktan şaşmamak için gece gündüz didinirmiş. Dünya bu ya az rastlanır böylesine, sığınmak ister herkes gölgesine. Kimse etmez ettiklerini, herkes ister hizmetini. Gariban bilirmiş, bu dünya böyle gelmiş geçmiş. Kimisi ona gülmüş geçmiş, kimisi gıpta etmiş ama yanından geçip gitmiş. Şaşmamak için doğrusundan, kımıldamamış hiç yuvasından. Mevla ne verdiyse kendisine, göz dikmemiş ötesine. Haktan sapma demiş atası, bu olmuş onun çıtası. Gariban severek yaparmış bunları ama geceleri başlarmış ağlamaya: “Günler geçip gidiyor da ben ne bırakıyorum bu dünyaya?” Halık bilsin diye denize atıp iyiliklerini, kendi de unutur ettiklerini, içli içli göz yaşı döker, vahlanırmış bizimki. Severmiş o herkesi, bilmezmiş seven kendini.

Bir gece Ay’a bakmış kıskanmış, sanki Güneş onun aşkından doğarmış, Güneş üşüyen ay’ı ısıtır, ışıkları da karanlığı boğarmış. Gariban bakmış haline, Ay bile tuz basmış derdine. Yapayalnız biçare kıskanınca Ay’ı, çıkmış hızlıca evinden, düşünmeden sonrayı. Ay gökyüzünde asılıdursun, gariban düşmüş yola, kendine bir yoldaş bulmaya. Bu ömür böyle geçmez demiş, dünyanın yükünü bölüşmek istemiş. Çıkmış yola, bakmamış ardına, dere tepe düz gitmiş, varamamış aradığına. Aradığı ne bilmeden bakmış sağına soluna. Tepeleri bırakıp gerisinde, varmış gariban bir düzlüğe. Demiş göğe:

Sen de mi yalnızsın gök? Bak halimize, sen de herkesi sarıp kuşatırsın ama kalmışsın bir başına. Ay sende Güneş sende, bu dünyanın yükü sende. Ne bir dostun var ne yoldaşın, başımız üstüne asılı kalmışsın. Gel biz yoldaş olalım, yolumuzu paylaşalım.

Gök demiş:

Ben yalnız değilim, var benim bir yârim. Yeryüzü benim yoldaşım, geceleri sırdaşım. Kaldırıp kafanı beni gördün, derdini benle bildin. Bil ki hiç tek değilim, yeryüzünü çok sevdim. Denizi bulutuma göz kırpar, yağmurlarım haber salar, severim ben toprağı ne menfaat var ne çıkar. 

Gariban göğe bakmış uzak, çok uzak, yere bakmış, ayaklarının altında yatak. Nasıl olurmuş böylesi, uzakken bu kadar sevmesi. Şaşmış kalmış olana, anlam verememiş duyduğuna. Gök fark etmiş halini, başlamış dökmeye içini:

Yoldaş arar da bilmez misin, yol zordur yola çıkmak zor. Yalnız değilim ama halimi gel bir de bana sor. Gök toprağı bilir toprak göğü ama kavuşurlar ancak ufukta. Ufuk nedir bilir misin gariban? Bir çizgidir kolayına varılmayan.  Sen var gel ufkuma ama bilmem merhem olur mu yarana.

Yalnız gariban merak etmiş, ufkun çizgisini hedeflemiş. Gidedursun o ufka, kader gülmüş çabasına. Aradığı aramakla bulunmaz, aradığın ne diye sorulmaz. Gariban yorarmış kendini, istermiş kader bilmesini: üzme kendini bu kadar, yoksa bu dünya sana dar. Gök kandırmış onu, ne olacak bu işin sonu? Bırakıp işini gücünü, büyütmüş sanki yükünü, bulacakken bir yoldaş, düşünmemiş önünü. Yaz kışı kovalamış, gece gündüzü, tepeler düzlüğe düzlükler tepeye dönmüş, ufkun peşinde gariban, bir kabrin başına varmış. Taşında yazarmış:

Ben bilirdim bu alem hudutsuz

Hudutlarım ederdi beni huzursuz

Şimdi dön bir bak halime

Beni benden aldı da eyledi korkusuz.

Gariban bakmış taşa, aklı yeni gelmiş başa. Göğün lafına kanıp da gelmiş bu kadar uzağa. Yoklar yola düzülmüş, bunca gününe üzülmüş. Kalsaymış yuvasında, kimler varırmış gönül sofrasına. Bu da onun öyküsüymüş, geçen zamanını düşünmüş. Nasibiymiş meğer yollar, öğretmiş gerçeği yıllar. Korkuları sarmış onu, aramış bir yolunu, yoldaşını ararken, anlamış kaderin oyununu.

Meğer yük paylaşılırmış anca Hakk’la, medet umulmazmış hiç gayrısına. Kendini bir şey bilmiş gariban, ders vermiş ona yaradan. Bir sen var senden içeri, uzun zaman oldu göçeli. Var git peşine göçenin, Rabbin olsun bir sevenin. Böyle bir sevene verilir can ne dert kalır ne keder ne gam. Eksik değilsin sen gariban, kalk gerçeğe uyan. Bilirsen kendini bir hiç gibi, vermez rabbin eksik hissini. Bil O’nu bir, getir içten bir tekbir. Düşme derdine kendinin, dermanın olsun her şeyi bilenin.

Bu masal burada bitmiş dinleyenlere ne kalmış? Hiçlik masalıymış adı ama dinleyen çok şey alır yanına. Olma sen gariban gibi, bilme yalnız kendini. Aç rabbine kalbini, kuşatsın rahmetini.