15 Ekim 2025 Çarşamba
Portre

Bir Neslin Öncüsü, Sessiz Bir Devrimci: Mahmud Celalettin Ökten

Ömür denen lütuf bir imkân meselesiyse şayet, geçirilen hayatın mukabili hakkıyla duyulan şükrandır.

Zaman herkes için akıp gider durmaksızın. Kimine tıngır mıngır kimine fırtına misali hızlı ve keskin. Zorlu yaşamlar, çetin koşullar, ödenen bedeller… Celalettin Hoca’nın hayat hikayesi bu dizeleri akıttı kalemimden. Hakkıyla duyulan şükranın bir ömre yansıması ve onurlu bir yaşam… Zamanın koşullarına aldırış etmeyen ama zamanı da kapsamayı dert bilen bir direniş örneği…

Hikâyenin başı çocukluğa gider. Hurma, çekirdeğinin etrafında başlar dolup tatlanmaya. İnsanın da özü önce doğduğu yerde oluşur sonra çevreyle şekillenir. Kıymetli şahsiyetlerin yürüdüğü yolları çıktığı yokuşları görünce hep aklıma ilk gelen öyküsünün nereden ve nasıl başlayıp hız aldığıdır. Biz de buradan tutalım ipin ucunu o hâlde…

Asıl adıyla Mahmud Celaleddin Ökten, 1882 de Trabzon’da dünyaya gelmiştir.  Trabzon’a Batum’dan gelen "Gürcüzadeler"olarak bilinen köklü bir aileye mensuptur. Dört yaşında iken babası Sâlih Zihni Efendi’nin, kısa bir süre sonra da annesi Güller Hanım’ın vefatı üzerine babaannesinin himayesinde büyümüştür. Ona ismini veren hacı dedesi Ömer Feyzi’den hayli etkilenmiş ve kendisi de erken yaşta hıfzını tamamlamıştır. Rüştiyeyi aliyyülâlâ derecesiyle bitirdikten sonra Trabzon İdadisi’ne kaydolmuş; bir yandan da medreseye devam etmiştir. İdadi’de okuduğu yıllarda dedesi Ömer Feyzi Efendi’nin yerine Trabzon Çarşı Camii’nin imam-hatipliğini yapmıştır.

1899 senesinde idadiyi bitirdikten sonra 8 günlük bir yolculuğun ardından Trabzon’dan İstanbul’a gelmiştir. Mezun olup İstanbul’a geldikten sonra öğrenimine bir süre ara vermek durumunda kalmıştır.  Maddi olarak sıkıntılar yaşadığı bu yılları Fatih’te geçirmiş ve bu süreçte medresede derslere katılmaya başlamıştır. Mezun olunca İstanbul’a giderek Dârülmuallimîn-i Âliye’ye girmiştir (Çapa Yüksek Öğretmen Okulu). Bu yıllarda Fransızca ve matematik dersleri almaya başlamış, bu sırada medrese derslerine de devam etmiştir. Resim ve geometri derslerine de hususi bir ilgi duymuştur. Yine lise yılları boyunca tutkunu olduğu lisan Arapça’yı da ihmal etmemiştir. Meşhur Arap Edebiyatı üstadı Şevket Bey’den Arapça dersleri almış ve Darülfünun’da okuduğu yıllara kadar bu derslere devam etmiştir. Hoca’nın Arapça’ya ilgisi öyle yoğundur ki, öğrencileri onun hafızasında 8000 beyit kadar cahiliyye şiirinden ezberi olduğunu nakletmişlerdir. Celal Hoca aynı zamanda Fransızca ve Farsça bilmektedir. Okumak ve kendini yetiştirmek için büyük fedakarlıklar gösteren Celal Hoca’nın nakledilen bir hatırasına göre; lise yıllarındayken geometri derslerinin takip edildiği ve oradaki soruların sınavda sorulduğu kitap kendisinde olmadığı için düşük not almıştır. Kitabı alacak parayı bulamayan hoca, dedesinden yadigâr saatini satmış ve o kitabı almıştır.

Bu okulu bitirdikten sonra Dârülfünun Edebiyat Şubesi’ne kaydolmuştur. Özel olarak ilm-i kelam ve usul-ü fıkıh dersleri almıştır. Hocası İsmail Hakkı Bey vesilesiyle felsefe ve kelam ilmini sevmiştir. Hoca son derece zekidir ve hafızası da kuvvetlidir. Öyle ki; öğretmenleri, kendisinin kitabın yapraklarını görmesinin bile ezberlemesi için yeterli olacağını söylemiştir. Hatta yaptığı ezber ve kuvvetli muhakemesi ile tüm sınıfa da anlatılanları son derece hâkim bir şekilde aktarabileceğinden söz ederler.

1911 yılında Dârülfünun Edebiyat Şubesi’den mezun olunca 1912 de ilk görev yeri olan İstanbul Sultânîsi Arapça Muallimliği’ne tayin edilmiştir. İlmî yetişkinliği yanında başarılı öğretim metodu sayesinde kısa sürede “Celal Hoca” olarak şöhret bulmuştur. Kendisi işlediği derslerde Arapça lisanını oldukça detaylı ve özenli anlatırmış. Arapça’nın Kur’an dili olması hasebiyle hususi bir ilgiye mazhar olması gerektiğine inanan Celal Hoca hem lisana hem de şiire büyük önem vermiştir. Başucunda bulunan üç divan ise; Fuzuli, Hafız ve İbn-i Farız’a aittir. Kendisi her gece bir gazel okur öyle uykuya dalarmış.

1923 senesinde eşi Emire Mahmude Hanım ile izdivaçları gerçekleşmiş ve aynı yıl kızları Ayşe Hümeyra dünyaya gelmiştir. 1927 de ise ikinci kızı Fatma Züheyra dünyaya gelmiştir. Mütareke yıllarında kayınpederinin yerine Vasat Atik Ali Paşa Camii’nde on yıl kadar imamlık görevinde de bulunmuş olan Celal Hoca, 1925’te İstanbul İmam-Hatip Mektebi Arapça muallimliğine tayin edilmiştir.

Cumhuriyetin ilanının ardından değişen yeni koşullar ile Hoca için de yeni bir dönemin kapısı aralanmıştır… 1924 senesinde Tevhid-i Tedrisat kanunu ilan edilmiş ve medreseler kapatılmıştır. Memlekette yaşanan imam, hatip ve din adamlarının yoksunluğundan mütevellit ortaokul seviyesinde 4 yıllık imam ve hatip mektepleri açılmış ancak 1-2 yıllık bir süreç içerisinde 29 merkezde açılan imam-hatip mekteplerinin İstanbul ve Kütahya haricindeki tümü kapatılmıştır. 1932 yılında ise bu okulların tamamı kapatılmıştır.

Celal Hoca 1925’te İstanbul İmam-Hatip Mektebi Arapça muallimliğine tayin edilmiştir. Bir süre sonra Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu’nun aleyhinde konuştuğu iddiasıyla açığa alındıysa da yapılan tahkikat neticesinde görevine iade edilmiştir. Ardından da İstanbul Sultânîsi (İstanbul Erkek Lisesi) Arapça Muallimliği’ne geçmiştir. Harf inkılâbından sonra Arapça derslerinin kaldırılması üzerine okulun Türkçe hocalığını üzerine almış, uzun yıllar İstanbul’un çeşitli okullarında Türkçe, edebiyat, felsefe ve mantık dersleri okutmuştur. Meslek hayatı boyunca; Kabataş Erkek Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, ilk kurulan imam ve hatip mektebi, Galatasaray Lisesi ve Vefa Lisesi’nde görev yapmıştır. Vefa Lisesi’nde felsefe hocası iken 37 yıllık hocalık serüveninin ardından 1947 yılında emekliye ayrılmıştır. 1942 yılında ise oğlu Sadettin Ökten dünyaya gelmiştir.

1949 da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin açılması için TBMM’den onay çıkmıştır. Yine aynı yıl 10 ilde 10 ay sürecek olan imam hatip yetiştirme kursları açılmıştır. Celâl Hoca, 1949 yılında Maarif Vekâleti’nce İstanbul’da açılan imam-hatip kursuna müdür ve öğretmen olarak tayin edilmiştir. Bu kursun kapatılmaması için hoca ciddi çaba sarf etmiştir. Teker teker kursa öğrenci toplamış ve eğitimi sürdürmek için büyük gayret göstermiştir.

1950 yılına gelindiğinde Anadolu’da cenaze kaldıracak imam dahi bulunamayacak duruma gelinmiştir. Hal böyle olunca Celal Hoca, Bakan Tevfik İleri ile imam-hatip okullarının 1 yıl hazırlık, 3 yıl orta kısım ve 3 yıl lise olmak üzere toplam 7 yıl olması talebiyle görüşmüştür. Tevfik İleri, teklife olumlu bakmış ve Hoca’nın komisyonu da ikna etmesi gerektiğini söylemiştir. Ancak ne okulların 7 yıl olması ne de Kur’an-ı Kerim’i Arapça okutmak ile ilgili teklifini kabul ettirememiştir. Güçlü bir ikna kabiliyeti ve sarsılmaz bir iradesi olan Celal Hoca, dönemin başbakanı Adnan Menderes’i bahsettiği okulların açılmasına yönelik ikna etmeyi başarmıştır. Komisyondan olumsuz sonuç almasına karşın Bakan Tevfik İleri’nin de ağırlığını koyması ve Celal Hoca’nın sarsılmaz inancı ve yoğun çabaları ile nihayet 1951 de imam-hatip ortaokulları açılmıştır.

Celal Hoca’nın önderliğinde İlim Yayma Cemiyeti ve hâli vakti yerinde hayırsever esnafların desteğiyle beraber depo veya ahır hâline getirilen camiler tamir edilmeye başlanmıştır. Bir yandan da okul açmak için izin alınmasına karşın eğitim yapılacak mekân bulma sıkıntısı yaşayan Celal Hoca, nihayet zar zor Langa’da bulduğu metruk bir binada 270 kişi ile eğitime başlamıştır. Din eğitimlerine ara verilen uzun bir mühletten sonra okulda din dersi verecek hoca bulmada zorluk yaşanmıştır. Bir süre sonra okul, fiziksel şartları eğitime hiç de elverişli olmayan bu binadan Zeyrek’teki bir binaya taşınmıştır. Bu bina da satın alındıktan sonra tadilat edilmiş ve eğitim için kullanılmaya başlanmıştır. Bu sırada Celal Hoca, din dersleri için tek tek hoca bulmaya koyulmuştur. Suyu ve elektriğin olmadığı bu zorlu şartlar altında eğitim devam ederken Anadolu’dan gelen pek çok öğrencinin barınma ve yiyecek gibi temel ihtiyaçları İlim Yayma Cemiyeti’nin katkılarıyla giderilmeye çalışılmıştır. Bütün bu işleri yürütürken Celal Hoca 77 yaşındadır. Elinde baston gücü ve nefesi yettiğince okulun tüm işlerine koşturmuştur.

Tarihler 1953’e geldiğinde Kuran-ı Kerim’in yeni harflerle okunması kararını reddeden Celal Hoca’nın yerine Cemal Yenir atanmıştır.

1956 ya gelindiğinde ise İmam Hatip Okulu ilk mezunlarını vermiş, 1958 de ise okul Vefa’daki yeni hâliyle eğitime açılmıştır. Celal Hoca’nın en büyük emellerinden birisi bir ahlak kitabı yazmak ve bir Arapça Koleji açmaktır. Arapça lisanına verdiği bu öneme binaen sunduğu bu yeni teklif ise reddedilmiştir. Hoca’nın yazmış olduğu pek çok notları olsa da o zamanki birçok ilim insanı gibi onun da bunları derlemeye vakti müsaade etmemiştir. Ancak vefatından sonra onun izini takip eden talebeleri ve kendisini seven ve hususi tanımış olanlar onunla ve yaşadıkları anılarla ilgili yazılar kaleme almıştır.

Celal Hoca 1956 da Medine’ye yerleşmeye karar verip hac vazifesini yerine getirmeye gitmiştir. Çok geçmeden ise burada gördüğü rüya yüzünden İstanbul’a geri dönmeye karar vermiştir. 1959 da İstanbul Yüksek İslam Ensitütüsü açılınca burada iki yıl ilm-i tevhid ve kelâm derslerini okutmuştur. Yaşamının son demlerine kadar ilime, dine ve insan yetiştirmeye kendini adayan Hoca: “Derse gelmediğim gün cenazeme gelin.” demiş ve derse gelemediği 1961’in 21 Kasım gününde bu alemden göçmüştür.

Dönemin zorlu koşullarında köşeye çekilmeyip inisiyatif alarak içinde bulunduğu imkânlarda var olan bütün değişim potansiyelini kullanmış ve gelecek nesillere bir birikim aktarmayı kendine görev edinmiştir. Çalışkanlığı, sabrı ve bitmek tükenmek bilmez çabalarıyla hem kendi dönemi hem de bugün için önemli hizmetlerde bulunmuştur.

Etrafınca bilinen hâliyle Celal Hoca; meraklı, okumaya tutkun, son derece disiplinli, titiz ve olgun bir insandır. Hakkaniyeti ve hayatı yaşarkenki hassasiyeti ile anılmıştır. Dersi olmadığı günler okula geldiğinde yemek dahi yemez, öğrencilerinin yiyecekleri yemekleri de önce kendisi tadına bakıp kontrol edermiş. Bir keresinde kendisinin tuvalet temizlerken görülmesi üzerine: “Öğrencilere neden yaptırmıyorsun kendin yapıyorsun?” diye sorulmuştur. Buna karşılık ise hoca: “Ben ileride öğrencilerime, hocamız bize tuvalet temizletti dedirtmem.” diyerek karşılık vermiştir.

Celal Hoca, kendini yetiştirmek için büyük fedakarlıklar yapmış, insana değer vermiş ve de yaşamına bir değer katmıştır. Celal Hoca, sadece kapısının önünü süpürüp geçmemiş yanan bir mahalleyi yeniden yeşillendirmek ve çiçekler açtırmak için Allah’ın yardımıyla ömrü boyu son nefesine kadar işe koşmuştur.

 

Verilen imkân ve hakkıyla duyulan şükranın hikayesini okudunuz… Hoca’ya selam ve dua ile…

 

KAYNAKÇA:

Kalyon Ajans. (2015). Mahmut Celalettin Ökten Belgeseli [Video]

 

Berra Kepceler