13 Ekim 2024 Pazar
Genç Öncüler

Boykotun Tarihi Seyri

Genç Öncüler Dergisi Ocak sayısında Elif Enfal, Boykotun Tarihi Seyri yazısını kaleme aldı

 

       TDK’ye göre bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesmek anlamına gelen boykot; müslümanların zihninde genelde iki şeye karşılık gelir: İslam tarihindeki boykot ve İsrail mallarını boykot. Elbette bunlara da değineceğiz ama önce boykotun dünya tarihindeki seyrine bir göz atalım.

        Boykot eyleminin tarihi muhtemelen insanlık tarihiyle eşittir. Fakat “boycott” şeklinde dolaşıma girmesi 19. yüzyıla denk gelir. Organize bir baskı olan boykot, İngiliz Yüzbaşı Charles Cunningham Boycott’ın (1832-97) soyadından dünya literatürüne, oradan da dilimize geçmiştir.

        Yüzbaşı Charles Cunningham Boycott (1832-97), ordudan emekli olduktan sonra İrlanda’daki bir kontluğun mülk ve arazilerinin sorumluluğunu üstlenir. Bölgedeki kontların kendilerinden istediği fahiş kiralardan bunalan halk ise artık isyan etme noktasına gelmiştir. Talepleri, kira fiyatlarının indirilmesi yönündedir. Boycott da kiraların fiyatlarını indirmeyi reddedip kiracıları çıkarmaya çalışınca kısa sürede beklemedik bir tepki görür.

        Kiracılara adı henüz konulmamış olsa da boykot tavsiyesini veren Arazi Birliği Başkanı Charles Parnell’dı. Parnell, çiftçilere şu tavsiyeyi verir: ''Eğer bir adam sizi arazilerinizden çıkmaya zorluyorsa, ondan sakınmalısınız ve onu nerede görürseniz, yolda, caddede, çarşıda-pazarda, onu tek başına bırakın ve görmezden gelin.''[1] Bu tavsiyenin boyutu zamanla büyür.  İşçiler işi bırakır, esnaflar Boycott’a ve ailesine bir şey satmaz, postaları iletilmez, dükkanlara ölüm tehdidi anlamına gelecek şekilde Boycott’ın resimleri asılır.

        Kiracılar lehine oldukça başarılı olan bu organize baskı iki ay içinde İngiliz gazetelerinde yer alır. 1880'de gazeteci James Redpath, bu durumu adlandırmak için önce Charles Boycott’ın dışlanmasından hareketle ''dışlamacılık (ostracism)'' kelimesini düşünür ama bunu beğenmez. Sonunda olaya “boykota uğrayanın” soyadını verir: Boycott. Kelime bu haliyle kısa bir süre sonra da Fransızca, Almanca ve Rusça gibi dillere geçer.

        Dilimizde boykot eylemine yakın düşen farklı kavramlar da vardır. Türkçe’ye başka başka dillerden giren kelimelerin birkaçı şöyledir: Abluka, ambargo, muhasara, tecrit/sosyal tecrit…

        Boykotun yukarıdaki etimolojik seyrinden sonra tarihteki meşhur boykotlardan bazılarını da zikretmek gerekir. Biz müslümanlar için bunların ilki hiç şüphesiz Peygamberimiz (sav) zamanında Müşrikler tarafından inananlarla ve onlara akrabalık bağıyla bağlı olanlarla üç yıl boyunca her türlü ilişkinin kesildiği dönemdir. Arapça’da boykot yerine kullanılan “mukâtaa” kelimesi boykotun tabî unsuru olan ilişkileri kesmeye vurgu yapmaktadır.

         Bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle her türlü ilişkiyi kesmenin farklı sebepleri vardır. Bu sebepler bazen dini, bazen ekonomik, bazen de siyasi olmuştur. Tabi her ikisinin birlikte olması da mümkündür. Mesela 20. yüzyılın başlarında Osmanlı’da yapılan fes boykotu hem siyasi hem ekonomiktir. Olay şöyle gerçekleşir: 1908’de Avusturya kâğıt üstünde de olsa hala Osmanlı’nın toprağı olan Bosna Hersek’i işgal eder. Osmanlı bu işgale askeri değil, siyasi ve ekonomik karakterli bir “fes boykotuyla” tepki verir. Avusturya’dan ithal edilen ve bilhassa Osmanlı erkeklerinin kullandığı fesler boykot edilmiştir. Halk, Avusturya feslerini almamış ve aldıklarını da parçalamıştır. Gazetelerin de desteklediği bu boykot, Avusturya dükkanlarının önünde gösteriler yapmaya kadar varmıştır.

Bu boykot nedeniyle limana gelen Avusturya gemileri mallarını boşaltamamış ve şirketler büyük zararlara uğramış olsa da Bosna Hersek’in işgali önlenememiştir.[2]

        Boykotların işe yarayıp yaramadığı öteden beri tartışma konusudur. Özellikle zaman zaman alevlenen zaman zaman küllenen İsrail mallarının boykotu meselesinde tartışmalar hep bu minvaldedir.

        Boykot meselesine pek çok bakış açısı getirilebilir. Fakat Peygamberimizin (sav) "Sizden kim bir kötülük görürse eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalpten nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir." hadisi bize etki alanımızın sorumluluk alanımız kadar olduğunu öğretirken aynı zamanda da bizim her daim kötülüğe karşı bir direnişte olmamız gerektiğini vurgular. İmanın en alt derecesi olsa da kalpten nefretin bile sıralamada yerinin olması dikkat çekicidir. Peki onu dahi yapmamak, yapmamayı savunmak, sonuçlarını küçümsemek imanının hangi derecesi olur? 

         

 Elif Enfal

       

 

[1] https://onedio.com/haber/az-bilinen-enteresan-bilgilerden-boykot-kavraminin-ortaya-cikis-hikayesi-830361

[2]https://www.haberturk.com/murat-bardakci-1908-deki-avusturya-boykotunun-oykusunu-yazdi-2009185