İngiltere’de başlayan ve etkisi tüm dünyaya yayılan sanayi inkılabı ile şehir nüfusu artmış ve sosyolojide “şehir” ve “kent” ayrımı yapacağımız bir dönüşüm başlamıştır. Sosyolojik manada kente dair toplumsal problemlerden kastettiğimiz modern dönemin kentlerine ait olgulardır. Geleneksel şehirlerde hem nufüs hem toplumsal yapı hem kamusal alan bu günkü gibi bir yapı arz etmemektedir. Sosyolog Rıchard Senett “Kamusal İnsanın Çöküşü” adlı eserinde Londra ve Paris şehirlerinin 1850’lere gelindiğinde artan nüfustan dolayı yaşadığı toplumsal sıkıntılardan bahsetmektedir. (Sennet, s.172) Sanayi inkılabı sonrası artan kentleşme tüm dünyada toplumsal problemlere sebep olmuştur. Seküler ve kapitalist bir mantık üzerinden şekillenen kentler burada yaşayan insanların anlam ve aidiyet duygularını tatmin edememiş ve sağlıklı, huzurlu şehirler yerine hızın ve hazın egemen olduğu kentler veya yarı modern kentçikler oluşmuştur. Sosyolog Celaleddin Çelik’e göre Türkiye’de kentleşme Sjoberg’in sınıflandırmasıyla “Sanayileşmeye bağlı olmayan kentleşme” olarak tanımlanmaktadır. Özellikle 1950 sonrasında şehirlere göçün hız kazandığı, kentlerdeki nüfusun arttığına vurgu yapılmaktadır. (Çelik, s.56) Yine Çelik’e göre Türkiye’nin kentleri, geçiş dönemi kentleri özelliği gösterip hem modern mimari yapıları ve kültürü içinde barındırıp hem geleneksel yapı ve kültürü içinde barındırmakta ve bunların karmasından arabesk bir şehir kültürü oluşmaktadır. Günün sonunda 2008 yılında yapılan bir araştırmaya baktığımızda ise tarihte ilk defa şehir nüfusunun oranının köy nüfusundan fazla olduğu görülmüştür.
Kentleşme ve modern toplumsal problemler sosyolojinin konuları arasında yer alır. Sosyolojide araştırma konusu olan, kapitalist kültürün etkisiyle yaygınlaşan ve yaygınlaşabilecek ortamı kentlerde daha kolay bulabilen toplumsal problemlerden bazıları şunlardır. Temel toplumsal yapı olan ailedeki değişimler, kentleşme ve toplumsal ilişkiler, kentleşme ile değişen mimari ve iletişim biçimleri, şehir ve kent kültürü, şehir ve kent ki kanaatimce bu iki kavramında farklı kültürel kodları bulunmaktadır. Şehirlerde artan suç oranları, kötü alışkanlık bağlamında bağımlılıklar, boşanma oranları, kentlerdeki psikolojik rahatsızlıklar, depresyon, kamusal alan tartışmaları vb.
Senett’ın 19.yy’da patlak verdiğini söylediği kamusal kriz ve toplumsal problemler bize 15.yy’dan itibaren Batı’nın kurguladığı ve tüm dünyayı küresel bir köye dönüştüren yaşam biçiminin insanlığa huzur ve mutluluk getirmediğini göstermektedir. Artan suç oranları, sapkınlıklar, intiharlar, psikolojik rahatsızlıklar bugün ele alacağımız “tersine göç” kavramı bu durumun bariz göstergeleridir.
Yukarıda bazılarını belirttiğimiz toplumsal ve bireysel problemlere özellikle Türkiye’de 2000 sonrası “tersine göç” dediğimiz bir sosyolojik gerçek eşlik etmiş ve şehirlerden köylere geri dönüş, sosyolojinin araştırma konuları arasına “tersine göç” ve “yeni köylü turistler” başlıkları ile eklenmiştir. “Yaşam tarzı göçü bağlamında kentten kırsala kaçış: Yeni köylü turizm girişimcileri üzerine nitel bir araştırma.” Başlıklı Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi’nde, 2021 yılında yapılan araştırma ve makale bu konudaki çalışmalar arasında yer almaktadır. Tersine göç insanların göç ettikleri yerlere geri dönmesi olarak tanımlanmaktadır. Gecekondulaşmanın getirdiği sıkıntılar, göç eden kişilerin kentleşme sürecine ayak uyduramaması, sanayinin göç hızına yetişemeyip işsizliklere neden olması, kent hayatının neden olduğu yabancılaşma psiko sosyolojik durumu, kalabalıklar içinde yalnızlık ve yalıtılmışlık duygusu, anlam ve aidiyet bağlarının kent hayatında kurulamaması gibi sebepler tersine göçün sebepleri arasında görülebilir. (Kılıç, Buzlukçu, s.1390)
Hayatın içinde çevremize baktığımızda hatta kendi içimize baktığımızda daireden çok müstakil bahçeli bir evde yaşamak isteyen bir insan bulursunuz. İnsan fıtratı gereği toprağa meyillidir. Topraktandır. Toprağa dokunmak, gökyüzüne bakmak, ağaçları selamlamak, güneşi yağmuru, karı hissetmek, kuşları tanımak ister. Adını koyamasa da aslında istediği yaradılışına uygun bir yaşam biçimidir. Bu konuda Mustafa Kutlu’nun bahsettiği dördüncü kattan sonraki dairelerdeki yaşamın insan psikolojisini olumsuz etkilediği araştırması da manidardır. Çevremizde şehirde dairelerde yaşayan her ailenin hayalinin yakın bir köy de nefes alabileceği bir evinin olması kent hayatından bir kaçış olarak değerlendirilebileceği gibi modern insanın içinde bulunduğu açmazı tarif etmesi bakımından da önemlidir. Sosyolojik olarak yeni köylü turistler konusuna geri dönecek olursak bu durumun köy hayatını değiştirdiğini görmekteyiz. Geri dönmek isteyen yazlıkçılar ve temelli göç edenler bile şehirde alıştıkları konforun dışına çıkmak istememekte ve yeni alışkanlıkları ile köylerde yaşamak istemektedirler. Bu durum köylerin doğallığını bozmaktadır. Kentlerde yaşayan toplumsal ve psikolojik problemler böyle bir dönüşte farklı sosyolojik problemler olarak yeniden sosyolojinin konusu olarak geri dönmektedir. Köye uyum, soğuğa dayanıklılık, koku, evcil olmayan hayvanlar, sosyal ortamların yokluğu, ulaşım, ilçeye uzaklık, hava koşulları, iş, okul gibi başlıklar yeni köylü turistin karşılaştığı problemler olarak görülmektedir.
Günün sonunda üstat “Özel” şairin “Üç Frenk Havası” şiirinin ikinci bölümü şehrin insanının dramının şiiridir ve bu gerçekle yüzleşmiş her kentli şehirden kaçmak ister vesselam…
ÜÇ FRENK HAVASI
…..
2. Alum Cantabile
Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerime yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kağıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin
O gün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
bozuk paraların insanı, sivicelerin
işte öldüm, işte son kadife çiçekleri
son defneler, badıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için inci bir melhem oldu benim ölümüm
bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
benim ölümümden yayınlan kırpıntıları
boğaz tokluğuna çalışanlar
özenle kilitleyecek göğüslerine
benim ölmüş olmamı
hiç bir yaprak damarından
hiçbir su özünden atamayacak beni
ortaya benim ölümüm sürülecek
pey akçesi olarak
tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
ama neler olup bittiğini hiç bir ayetten
hiçbir vakit anlamayacak şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin
İsmet Özel
…..
KAYNAKÇA
Kılıç, S. N., & Buzlukçu, C. (2021). Yaşam tarzı göçü bağlamında kentten kırsala kaçış: Yeni köylü turizm girişimcileri üzerine nitel bir araştırma. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 24(46-1), 1387-1400
Sennett, R. (1996), Kamusal İnsanın Çöküşü, (Çev. Serpil Durak& Abdullah Yılmaz), İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Sennett, R. (2022), Gözün Vicdanı (4.Baskı), (Çev. Süha Sertabiboğlu & Can Kurultay), İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Sennett, R. (2022), Ten ve Taş (6.Baskı), (Çev. Tuncay Birkan), İstanbul: Metis Yayınlar
Çelik, C. (2013), Geleneksel Şehir Dindarlığından Modern Kent Dindarlığına, İstanbul: Hikmet Yayınevi
Melek Öztürk Köroğlu