İnsan, yeryüzünün emanetçisidir. Yüce Allah onu mükerrem kılmış, bedenine izzet, ruhuna hikmet lütfetmiştir. Bu emaneti korumak içinse ona hem açık hem gizli ölçüler tayin etmiştir. Tesettür, bu ölçülerin en zarifidir; hem sınırdır hem de sır. Hem bir hatırlatmadır hem de bir muhafaza. Rabbimiz şöyle buyurur: “Ey Âdem oğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise indirdik...” (A’râf Suresi 26. Ayet)
Tesettür, insanın yaratılışıyla birlikte gelen hayâ duygusunun doğal bir sonucudur. İnsan, neyin gizlenmesi gerektiğini fıtratıyla bilir; bu içsel sezgi, örtünme çağrısına kulak vermeyi mümkün kılar. İlk insan Hz. Adem ve eşinin cennetteki hâli, neyin görünür kalması, neyin örtülmesi gerektiğine dair yaratılıştan gelen sezginin en yalın ifadesidir. Örtünmek, mahremiyeti fark etmektir; sadece teni değil, değeri, sınırı, kimliği de saklamaktır. Ne giydiğimizden önce, neden giydiğimizi sormaktır.
Ancak çağ, fıtratla değil vitrinle konuşuyor. Tesettür, ya bir kalıba sıkıştırılıyor ya da bir vitrin nesnesine dönüştürülüyor. Anlamını kaybeden örtüler, ya unutuluyor ya da tüketiliyor. Oysa örtünmek, dikkat çekmek değil; dikkati Hakk’a çevirmektir. Rabbimizin bizden istediği de şekilden manaya, görünenden derine yönelen bir bilinçtir.
“Giysiden Tesettüre: Mânâda Hayat Bulmak” manşeti ile çıkan bu sayımızda tesettürü yalnızca bir kıyafet meselesi olarak değil; bir duruş, bir yöneliş, bir mücadele biçimi olarak ele alıyoruz. Tesettürü savunurken onu anlamak, yaşarken yozlaştırmamak, mücadeleyi verirken niyeti diri tutmak derdindeyiz.
Bu sayımızda yazarlarımızdan Zeyneb Rabia Yazıcı, tesettürün mahiyetini yazdı. Nihan, “Örtüyü Kuşatmak” başlıklı yazısında sosyolojik bir değerlendirmede bulundu. Ayşenur Yılmaz, “Manadan Maddeye Tesettür” başlıklı yazısında tesettürün hangi temeller üzerine konumlandırıldığını hatırlattı. Ayşe Nihal Ocaktan, “Mümin Erkeklere Söyle” başlıklı yazısında “Erkekler bu mücadelenin neresinde?” sorusuna cevap verdi. Portre sayfasını Zehra Mahitapoğlu Köksal, “Tesettürü Haykırmak” başlığı ile hazırladı ve Şule Yüksel Şenler’e odaklandı. Melek Öztürk Köroğlu, Huzur Sokağı kitabının tahlilini okuyucularımızın istifadesine sundu. Hukuk Sayfasını Mehmet Tokar, “Kadınlar ve Tesettürlüler” başlığı ile hazırladı. Ayrıca Genç Öncüler Dergisi olarak 2007 yılında kıymetli büyüğümüz Şûle Yüksel Şenler ile gerçekleştirdiğimiz röportajı, bu sayımızda okuyucularımızın istifadesine tekrar sunduk.
Dosya dışında ise Mücahit Yıldırım, “Son Dostum, Tek Düşmanım: İsrail İçin İran” başlıklı yazısı ile Pargalı ise “İran ve Bölgedeki Rolü” başlıklı yazısı ile aramızda yerlerini aldılar. Zeynep Sude Yaşaroğlu, “1447. Yılında Hicreti Yeniden Anlamak” başlıklı yazısını paylaştı. Şehit Furkan Doğan İmam Hatip Lisesi öğrencisi Berat Emre Bülbül, “Duyulan Sessizlik” başlıklı şiiri ile bu sayımıza katkıda bulundu. Etkinlik sayfasını ise Harun Küçükaytekin hazırladı. Bu sayımıza katkıda bulunan tüm yazarlarımıza teşekkürü bir borç biliriz.